Dolandırıcılık davalarında çarpıcı artış: ‘Kimsenin mal varlığı güvende değil’
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün bilgilerine nazaran, 2023 yılında ceza mahkemelerinde dolandırıcılık (TCK-157-159) suçlamasıyla açılan dava belge sayısı 119 bin 922 iken 2024’te açılan belge sayısı ise yüzde 41 artışla 169 bin 190 oldu. 2023’te 86 bin 939 olan sanık sayısı ise 2024’te 113 bin 480 olarak tespit edildi.
Ekonomik çöküşle bir arada kısa yoldan para kazanma eğiliminin arttığını belirten hukukçu Av. Arif Anıl Öztürk, “Türkiye ne yazık ki ekonomik ve ahlaki çöküş devrini yaşıyor. Bu da dolandırıcılık üzere haksız maddi yarar sağlanan cürümlerin artışında kıymetli bir etken oluyor. Birebir formda son devirlerde toplumsal medyada yayılan ‘kolay para kazanma’ vaatleri, kripto para piyasasındaki regülasyon eksikliği üzere durumlar da yeni kuşak dolandırıcılıklara kapı aralamakta” dedi.
‘ARTIK FERDÎ DEĞİL’
Dosyalar incelendiğinde dolandırıcılık cürmünü işleyenlerin büyük çoğunluğunun 18-35 yaş ortası gençler olduğuna ve belgelerin büyük kısmının hayali satış ve kredi kartı dolandırıcılığı üzerinden açıldığının altını çizen Av. Öztürk, “Türkiye’de dolandırıcılık artık sırf ferdî bir cürüm değil, organize yapılarla işlenen, ülke iktisadına ve toplumsal huzura ziyan veren bir tehdit hâlini almıştır. Hukukun bu tehdit karşısında daha süratli, daha caydırıcı ve daha erişilebilir bir yapı kazanması, sadece mağdurların değil, toplumun tamamının yararına olacaktır” tabirlerini kullandı.
Av. Öztürk ayrıca, dolandırıcılık faaliyetlerini engellemek için Emniyet Teşkilatı, BTK ve MASAK üzere kurumların daha tesirli ve eşgüdüm içinde çalışması gerektiğine ve bankalarla birlikte ödeme sistemlerinin dolandırıcılık kuşkusu durumlarında anında bloke düzenekleri kurması gerektiğine dikkat çekti.
‘EKONOMİK GÜVENLİK’ ÇIKARCILAŞTIRIYOR’
Sosyal medyanın ferdi ve toplumsal yozlaşmayı artırdığını belirten Psikolog Dr. Bora Küçükyazıcı ise “Günümüzde alakaların tabiatı esaslı bir değişim geçiriyor. Birbirimize daha evvel hiç olmadığı kadar ‘yakın’ görünürken, gerçekte birbirimizden bir o kadar uzaklaşıyoruz. 1980’lerin Türkiye’sinde tıpkı apartmanda hatta sokağımızda yaşayan herkesi çoluk birçoklarına kadar tanırken, bugün kapı komşumuzun kim olduğundan haberimiz yok” dedi. Bu dönüşümle samimiyetin yerini geçersizliğin aldığına ve bu radikal dönüşümde hayat maliyetinin artmasının ehemmiyetine değinen Dr. Küçükyazıcı, “Bu da insanların bağlantılarda de ‘ekonomik güvenlik’ arayışını ön plana çıkarmasına neden oluyor. Fakat bu arayış, sevgi temelli değil, çıkar temelli münasebetleri doğuruyor. Sahtekarlığa ortam hazırlıyor” uyarısında bulundu.
